Düşü Ne Biliyorum / Nilgün Marmara

in #tr7 years ago (edited)

Screenshot_2017-12-18-21-13-10.png

(Fotoğraf ve yazı bana aittir.)

“Yine de, o, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu

düşler marketinin,

uyanıyorum küstah sözcüklerle:
Ey, iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!"

( Düşü Ne Biliyorum / Daktiloya Çekilmiş Şiirler)

Nilgün Marmara, yine bu şiirinin dizelerinde de kendi iç dünyasının yarattığı ve ürettiği bazı kavramlarla karşılıyor okuyucusunu. "zaman kedisi", "üzünç kemiği", "düşler marketi" gibi kendi gönlünde karşılık bulan bazı kavramlar yaratarak okuyucunun bilindik ve sınırlanmış çizgilerinden çıkarmayı hedeflemektedir.

Zamanından, çağından, bulunduğu-bulunmak zorunda kaldığı- dönemden Marmara, pek memnun değildir. Dünyayla arasında o gergin ipi daha da gergin tutmaktadır. Zaman kedisi, şairi kendine çeker, adeta onu sarıp sarmalar. Zaman ona nefes aldırmaz ve şairi hassas noktasından yakalayıp kavrar. Adeta onu dilimler, böler. Onu yalnızlığa ve karamsarlığa iten büyük bir sepeb de burada baş göstermiş olur aslında.

"iki adımlık" yerküre hitabıyla kendi zamanına seslenen Nilgün Marmara, sıkışmış bir ruh hali içerisindedir. Dünyanın çok dar ve bu yerde görülecek güzelliklerin sınırlı, belki de hiç olmadığı vurgusu yaparak devam etmektedir dizelerine. Şair, sıkışmışlığı, sınırlamayı hazmedemediğini, içerisinde bulunduğı "iki adım"lık mekanla belirtmek istemiştir. Çünkü Nilgün Marmara, özgür bir ruh haline sahıptir. Bu sebeple sonsuz, sınırsız bir dünya tercih etmiştir çok erken bir yaşta kendine.

Dünyada görülmeye değer, hiçbir anlam, hiçbir belirti ve güzellik yoktur şaire göre. Tüm sınırlanmışlıkların içinde kendine yer, gönlüne yer bulamaz bu nedenle. Yaşanması, olması gereken bazı zorunluluk ve rutinlerin dışında, insanı ve insanın varlığını değerli kılacak hiçbir emareye rastlamamış, rastlasa da bunlar şairi tatmin etmemiştir.

Nilgün Marmara, her şeyden önce varlığa bir anlam bir değer arar. Yazıktır ki, şair ne kendi varlığına ne de tüm yaratılanlara bir değer biçememiş, en büyük değerin yok olarak kazanılacağını düşünmüştür. Tüm bu dizelerde de göze çarpan en önemli nokta budur aslında. Aranan değerin bulunamaması, beklentilerin karşılanamaması bunun sonucunda hüsran ve hayal kırıklığı en nihayetinde de tüm olmamışlıkların içinde yok olarak var olabilmek...

Bahsi geçen, bu yerkürenin arka bahçeleri ise, şiirlerinin tümüne işlenmiş olan karamsarlıkla açıklanabilir, yorumlanabilir. Aslında burada anlatılmak istenen, tıpkı yaşamımızdaki arka sokaklarda, arka bahçelerde yaşanan köütülükler, kalpsizlikler, vicdansızlıklar ve haksızlıklarla yoğrulmuş, harmanlanmış mekanların, bu dünyanın geneline sirayet ettiğidir. Ne yazık ki şair, bu dünyada yaşamaya dair hiçbir güzellik bulamazken bir de olan her ne varsa hepsinin, dünyanın arka bahçelerinde yaşanan giz dolu, sır dollu ve bilinmezliklerle meydana gelmiş aksaklıklar ve çirkinlikler bütünü olarak yerküreye hakim olduğu düşüncesi, şiire hakim olmaktadır.