Cesaret Et(e)memek - Reklamcılık Sektörünün Perde Arkası
Merhaba!
Bu, buradaki ikinci yazım ve bunu mesleğimle ilgili yapmak istedim. (Çok sıkıcı bir insanım)
Türkiye’de yayınlanın reklamlar genelde beğenilmiyor. %90’ına yakını beğenilmiyor. Ve genellikle ajanslar “salak” damgasını yiyen oluyor. Ama şu gerçeği işin içinde olmayan hiç görmüyor;
“Abi ajanslarda neler neler düşünülüyor ama müşterinin cesareti olmadığından ve hedef kitlesinin zekasına, entelektüel kişiliğine güvenmediğinden girmiyor.”
E bunlar düşünülmediğinde insanlar tarafından “Reklamı kötü olan marka” diye hatırlanıp “Ajansı da kafasız” diyerek yaftalamıyor.
Peki müşteri niye cesaret edemiyor;
- Hedef kitlesinin potansiyelini aşağı gördüğü için
- Etliye sütlüye karışmayayım, asırlık geyiklerle dikkat çekmeye çalışayım başım ağrımasın dediği için.
- Bencillik yapıp reklamı kendi ürün ve hizmetiyle doldurmak istediği için ( “Para veriyoruz biraz kendimizi gösterelim. Eğlenmeyiversinler…” )
- “%1.000.000 satış odaklı olsun! Bizim de hesap verdiklerimiz var” dedikleri için.
- Her şeyi reklam vererek çözebileceklerini sanarak yanıldıkları için.
- Reklamın genel amacını bilmedikleri için
- Reklamcı, yöneticilerin olmadığı için
- Çıkarlar doğrultusunda çalışan marka danışmanlarına güvendikleri için. ( Çoğu olmasa da büyük bir danışman güruhu, çıkarlarıyla hareket ettiriyor.)
Vesaire vesaire…
Bu böyle uzar gider.
Ama bir şekilde o reklamlar çıkıyor yayınlanıyor ve izlenip satışlara da katkı sağlanıyor. Müşterinin haklı olduğu konularda var tabi ki çünkü reklam, hitap ettiği seviyenin entelektüel yapısına katkıda bulunmak için yapılmaz, reklam o topluluğun entelektüel yapısına göre yapılır. Bu bambaşka bir konu bunu daha sonra ki yazılarda detaylı olarak anlatacağım.
Çok değil şu kadar cesaretli markalar olsa her şey çok daha güzel olabilir;