Çam Ağacının Uğultusu

in #tr7 years ago

1524910_393967027404447_979396855_n.jpg

Tepedeki çam ağaçlarının iğnelerinde asılı duran rüzgârların anlatacağı o kadar çok şey vardır ki! Usulca dinlemek lazım sadece. İster yalnız olun, isterseniz kalabalıklar içinde kalın, hiç fark etmez. Yeter ki, kulak verin.

Öyle bir şeydir ki, sanki rüzgârın elleri vardır ve o ellerde de türlü türlü düşünceler, hatıralar, korkular saklıdır. Yüzünüzü, saçlarınızı, tüm bedeninizi yalayıp geçerken siz de kalması gerekenleri de bir çırpıda önünüze atıverir. İşte o anda başlar uğuldamaya rüzgâr. İşte o anda artık esen rüzgâr değil, siz olursunuz. Yönünüz, yöreniz belli değildir. Gözünüzde, gönlünüzde sakladığınız ne kadar korku, ötelediğiniz ne kadar sevgi, beklemekten vazgeçtiğiniz ne kadar hayal, unutunca kurtulduğunuzu sandığınız ne kadar ayrılık ve ölüm varsa, hepsi uğuldamaya başlar. Uğuldayan rüzgâr, size sadece sahneyi kurar. O uğultuda aktör de aktris de figüran da siz olursunuz.

Ne ağırdır bu çileli oyun!

Her bir uğultunun sancısı farklıdır; ama en acısı ölüm uğultusudur. Derindir. Vurgun yiyebilirsiniz. Korkuludur. İçiniz ürperebilir.

Ölüm işte!

Hep keşke dedirtir. Keşke biraz daha zaman olsaydı, keşke gitmeseydi, keşke zamanında söyleseydi, keşke yapmasaydı, keşke öfkelenmeseydi, keşke…
Ah şu keşkeler yok mu, öldürür insanı!
Zaten olan ile ölene çare yok diye boşuna dememişler. Yok! Yolculukların en gerçeğine ve nihayetine çıkanların geri dönüşü yok. Var olan; kalanların iç ızdırabı, pişmanlıkları, çaresizlikleri, gönle zorla kabul ettirilen ölüm gerçeği.

Nedendir bilmiyorum; ama rüzgârın çam ağaçlarına fısıldadığı ilk sır, hep ölüm olur. Bu, mezarların çam ağaçlarıyla dolu olmasından mı, yoksa çam ağaçlarının arasında çocuk yaşta alının bir ölüm haberinden mi?

Meçhul!

Fakat malum olan iki uğultu hikâyesi vardır:

Anadolu’da bir memleket. Git git, çık çık bitmez bir tepenin yolu. Etrafta çıt yok. Sadece üzerlerinden geçilen taşların, toprakların çığırtkan sesi. Toz, duman tepeye varılır. Tepede bir çam ağacı. Hemen dibinde topraktan bir yatak. Biri uzanmış, yatmış. Kim ki? Başucundaki yazıyı uğulduyor rüzgâr ve sonra da başlıyor konuşmaya. Ağlatsa da inletse de uğuldayıp durmaktan vazgeçmiyor. Özlem diyor, hasret diyor, merak diyor, geri dön dedirtiyor. Bakışlarını, saçlarını, yüzünün her bir mimiğini, ellerini çiziyor gözlere. Kokusunu tüttürüyor burunlarda. Sesini duyurur gibi yapıyor. Konuşuverecekmiş gibi oluyor insan.

Heyhat!

Kim kiminle konuşacak ki? İnsan konuşmaları çoktan bitmiş. Takdir buyrulan en doğru zamanda kesilmiş irtibat. Şimdi görünmeyen bir dile tâbidir gönüller.

İstanbul’un Anadolu yakasında bir semt. Dar, kalabalık sokaklardan geçilerek gidilen bir orman. Çam ormanı. Bir çocuk. Ağaçların gölgesine sığınmış. Kuruyan çam iğnelerinin üzerinde dizlerini göğsüne çekmiş, başını da dizlerine bastırmış. Öylece duruyor. Ne düşünüyor diye meraklanmaya lüzum yok. Yanındakiler bir ölümden bahsediyor; ama bu ölüm farklı bir ölüm. Bu ölüm; bile isteye, tüm yasaklara, büyük günahtır demelere rağmen bir ölüm. Çocuk aklı, sırrı çözemiyor. Rüzgâr uğulduyor, ölümü dinliyor; rüzgâr uğulduyor, ölümü dinliyor. Artık yaşından büyük uğultuların çemberinde çocuk.


Gerçekten rüzgârın bir dili var mıdır; yoksa uğultular, insan aklının öğrendiği hatıra imlerinden biri midir?
Kim bilir?

photo by @esraaydin (Kastamonu -- Ilgaz Dağları)

DQmWpisRXDF56mV3DgzzPUxb3R2ozseR48YVr2YKtwtrBcV.gif

Sort:  

ilginc ! birdahakine daha derin dinlemeye bakicam.. bende kizildagda (isparta, sarkikaraagac) tirmanirken agaclarin özelligini ve güzelligini kesf ediyim derken ancak sükürler duygusunu hissettim . Bu yazin farkli yönlerden bakmama vesil olucak birdahakine :=) sagolasin

Güzellikleri keşfetmeye vesile olduysam ne mutlu bana! Çok sevindim. Teşekkürler...

Çoook güzel...
Baş gözümü kapatıp, gönül gözümle okudum adeta.
“Rüzgâr eşliğinde”😊
Yüreğinize sağlık

çok teşekkürler...;)

Teşekkürler... ;)

Çok güzel anlatmışsınız, elinize sağlık. Bakmayı, dinlemeyi bilmek😌

Çok teşekkür ederim...