BİR PAYLAŞIM ÜZERİNE
Öğrencilerimden biri bir vidyo paylaşmış. Sanıyorum Hürriyet Gazetesinden bir muhabirmuhabirmuhabirmuhabir sokakta gençlere internette pek de meşhur olan -tabii ki ben hiç duymadım- birinin söylediği şarkıların isimlerini soruyor. Gençler, neredeyse istisnasız söz konusu kişinin eserlerini sayıyorlar ve çok sevdiklerini söylüyorlar. Arkasından hemen 'Türk edebiyatının en önemli romanının adını söyler misiniz?' diye bir soru soruyor. Hiç birinden ses çıkmıyor. Kimisi 'Orhan Veli' diyor, kimisi 'Nazım Hikmet miydi?' diye yanındakine soruyor... Paylaşımı yapan öğrencim benden yorum istemiş yazdığı başlıkta. Yorumum şu:
"Gençlerin yorumlarını dinledim. Bak sana bir hikaye anlatayım. Kepirtepe'de ders esnasında aynı konu açıldı; yani şu piyasa müzikleri... Gençlerin çoğu, benim adını bile duymadığım bir sürü 'harika ses'ten bahsediyorlardı. Ben biraz bozuldum. Onlara nasihat verdim. Milli kültürden, türkülerimizden, türkü hikayelerinden, sanat müziğimizden bahsettim. Biraz da sitemkar, zaman zaman kızarak, onlara fırça atarak epey konuştum.
En ön sırada oturan Mehmet Mandıracı isimli bir öğrencim çok içerlemiş olacak ki: 'yeter be hocam! Bize demediğinizi bırakmadınız. Dolmuşa biniyorum bunlar, radyoyu açıyorum bunlar, televizyon seyrediyorum bunlar, çarşıda, caddede sokakta bunlar... Ben ne yapayım. Siz bize bahsettiğiniz o güzel türküleri, şarkıları dinlettiniz de biz mi dinlemedik?'...
Apışıp kaldım. Çocuk beni öyle bir bozmuştu ki, ne diyeceğimi bilemedim. Bir müddet sustum; sonra da: 'Hepinizden özür dilerim çocuklar, siz yerden göğe haklısınız. Biz, evet biz büyükler suçluyuz.' dedim.
Kendimize şu soruyu sormak zorundayız: 'Bu çocukları kim yetiştiriyor?'.. Tabii ki anne baba olarak, öğretmenler, büyükler olarak... Onları biz yetiştiriyorsak, onları bu hale getiren de biziz. Sen, ben, o; yani biz... Muhabir haber yapıyor, işi bu. Tabii ki toplumun fotoğrafını çekmek ve kamu oyunu bilgilendirmek, onda bir bilinç uyandırmak görevi. Garip olan bizim yakınmamız. Ne yapıyoruz büyükler olarak? Ben sınıfta -bunu İmam Hatipte çalışırken bile yaptım- bazen derse başlamadan önce çok güzel bir türkü dinletiyorum. Bazen de bir sanat müziği şarkısı... İnanın çocuklar mest oluyor. Bir keresinde türkü bitince: 'Biraz eğlendik, hadi bakalım şimdi derse geçelim' dedim. Bir kız öğrencim: 'Ne eğlencesi be hocam, deldi geçti vallahi, deldi geçti'..
Dİyeceğim o ki, gençlere ne verirseniz, karşılığını da mutlaka aynı şekilde alırsınız. Ancak bu bir veya birkaç öğretmenin özel ihtimamıyla olacak bir iş değil. Topyekün bir seferberlik gerekir. Memleketimizde eğitim Allah'a emanet. Kimsenin umurunda değil. Disiplinimiz yok, bir metodumuz yok, bir idealimiz yok... Varsa yoksa test ile bir gençliği ancak bu hale getirebilirsin. Milli Eğitimde, milli bir politika şart... Eğitimi hep ikinci plana itiyoruz. Öğretmen sınıfta eğitime yönelik bir faaliyette bulunmaya kalkışınca veliler idareye gelerek 'falan öğretmen çocuklara hikaye anlatıyor, dersi kaynatıyor' diye şikayet ediyorlar. Vaziyet bu... Çözüm biziz, ama çözecek olan biz değiliz. Bu irade yukarıdan, bakanlıktan gelmeli..."