Öykü - Q Bar'da Bir Akşam - Tüm Bölümler
Bölüm 2
“Şu anda ikimizle de gurur duydum. Neden herkesin yürüdüğü yollardan yürümek zorunda olalım. Gerçi ben vaktiyle evlenip boşandım. 11 yaşında bir kızım bile var. Bu hayattan zaten bir şey anlamıyoruz, bir de insanların bizi yargılamasına izin vermeyelim. İnsanlar pek kavrayamasa da Ankara’nın ruhunda böyle şeyler vardır. Bazen neyi düşünüyorum biliyor musunuz? Önemli bir insan olmasam da yıllar boyunca yaşadım ve hissettim. Hatta hayatı kendisini önemli gören insanlardan daha derin bir biçimde hissetmiş olabilirim.”
“Demek ki bazen olumlu şeyler de düşünebiliyormuşsunuz.”
“İçkinin etkisiyle kendime iyi davranmaya başladım galiba. Teyzemle eniştem altın kalpli insanlardı, bizimkiler erkenden rahmetli olunca beni biraz serbest yetiştirdiler. Annem ve babam ölmüş olduğu halde halen yaşadığım için ne kadar vicdan azabı çektiğimi size anlatamam. Bu dünyaya herhalde acı çekmek için gelmişim. Böyle saçma sapan kuruntularla hayatı kendime zindan ediyorum, bu durum ister istemez ilişkilerime de yansıyor. Böyle olunca bir ara çevremde kimseler kalmadı. Kendime nasıl yüklenmişsem artık kafamda olan ne varsa bir anda silinip gitti. Günlük hayatta biraz zorluk çektim ama iyi oldu o hafıza kaybı. Bir süre rahat ettim en azından. Sonra tabii yeni kuruntular biriktirdim ve eski halime döndüm.”
“Sohbetimiz iyice terapi seansına benzedi. Normalde ücreti peşin alıyorum.”
“Hesabı ödersem ödeşmiş olur muyuz?”
“Böyle bir şeyi hayatta kabul etmem.”
“Çıkışta işkembeciye gitsek, çorbaları ben ısmarlasam?”
“Bakın o olabilir.”
“Üzerimizde öyle bir baskısı var ki ağız tadıyla mutsuz bile olamıyoruz. Herhalde mutsuz olursak düzenin bozulacağından korkuyorlar. Mutsuz olmayı ben istemedim, aksine mutlu olmak için kendimi çok zorladım. Terapiyse terapi, ilaçsa ilaç. Eski eşim Ebru bu yöndeki çabalarımı hiç takdir etmedi. Öyle olunca yollarımızı ayırmak durumunda kaldık. Hep böyle can sıkıcı şeylerden söz ettiğim için kusuruma bakmayın. Yani her zaman böyle değilim aslında. Sokaktan geçerken Düşsel Bar’ın doksanlardaki gibi kaldığını görünce heyecanlandım. Zihnimde birdenbire bin bir türlü anı canlandı. Her karşılaştığım kadına hayatımın mahrem ayrıntılarını anlatmıyorum. İlham veren bir tarafınız var demek ki.”
“Senli benli olsak mı artık. Çünkü ben de yavaş yavaş adet sancılarımdan falan söz edecek kıvama geliyorum.”
“Çok mu şiddetli geçiyor.”
“Aksine çoğu kadına göre hafif geçiyor. O konuda şanslıyım en azından.”
Barmen Ekrem kitabını arkadaki rafa kaldırıp “Nasıl bir muhabbet dönüyor sizin aranızda böyle” dedi.
Eylem ve Mahir kafalarını kaldırıp şaşkınlıkla Ekrem’e baktılar.
“Kusura bakmayın, son kısımlarına kulak misafiri oldum” dedi Ekrem.
Eylem yeni bir sigara yakarken “Sen yabancı değilsin, kusurluk bir şey yok” dedi.
“Bazen burada konuşulanları yazsam mı diyorum. Çok nadir de olsa yazmaya değer şeyler çıkabiliyor.”
“Dünyada benden bir iz kalması tercih edeceğim bir şey olurdu” dedi Mahir.
“Yazacağımdan değil ya. Öylesine söyledim. Edebiyatı gereğinden fazla ciddiye alıyorum. O yüzden bir türlü elim varmıyor.”
“Bazen acaba bütün yazarlar birer sahtekâr mı diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Kendilerini önemli göstermek için inanmaktan hoşlanacağımız yalanlar mı söylüyorlar” diye cevap verdi Mahir. Çok sık içki içmediğinden dili peltekleşmeye başlamıştı.
“Bence heyecanlarına yenik düşüyorlar. Öyle gerçekler var ki dile getirmezsen kafayı yersin. Bunlar kişisel de olabilir, evrensel de. Örneğin evrenin büyüklüğü karşısında öyle büyük bir dehşete kapılıyorum ki bu konuda gösteri yürüyüşleri yapılmamasına şaşıyorum” dedi Ekrem.
“Kitaplara ve filmlere kendimi neden o kadar kaptırıyorum? Benim de takıldığım mesele bu işte. Sadece derin düşüncelere sahip edebi karakterlere kapılsam neyse. Ucuz aksiyon filmlerindeki karateci adamlara bile özeniyorum. Varlığım o kadar mu boş? Hayatım neden ona buna özenerek geçiyor?”
“Evde toz alıp ütü yapsanız bir şeyciğiniz kalmaz aslında. Bunlar hep boşluktan oluyor” dedi Eylem.
Sesinde sarhoşluğa dair en ufak bir iz yoktu.
Mahir taburesinden kalktı, tuvalete doğru sarsak adımlarla yürümeye başladı.
Mahir’in yokluğunda Ekrem “Kim bu adam. Önceden tanışıyor musunuz?” diye sordu.
“Bu akşam tanıştık. Tuhaf biri.”
Ekrem sözü uzatmadı, zaten konuşmayı pek sevmezdi; boş bardakları, tabakları bulaşık makinesine doldurmaya başladı.
Mahir lavabodan döndüğünde beyaz kasketinin ucu yukarıya kalkmıştı. Yanağında kalmış birkaç su damlasından yüzünü yıkamış olduğu anlaşılıyordu. İzleyen birkaç dakikada Düşsel Bar’da derin bir sessizlik hüküm sürdü. Müzik kesilmişti ve her biri kendi dünyalarına gömülmüş, uzak ve belirsiz düşünceler dünyasında yüzmeye başlamışlardı. Sessizliği bozan yine Mahir oldu.
“Geçmişte birkaç kere kafamın içinde bazı sesler belirdi. Delirdiğimden endişe ederek doktora göründüm. Meğer böyle şeyler çok insanın başına geliyormuş. İlaç kullanmama gerek yokmuş. Filmlerdeki adamların sesleri onlara dünyayı kurtarmaları gerektiğini söyler, benimki ise kendimi bu kadar ciddiye almamam gerektiğini söyledi. Demek ki dedim ağız tadıyla mutsuz olamadığım gibi deliremiyorum da. İnsanlar bütün bu olup bitenlerin bir anlamı olduğunu düşünmekten hoşlanıyorlar. Bazen benim de öyle düşüncelere kapıldığım oluyor. Tabii bu durum uzun sürmüyor. Gerçi bu dertlerin bana özel olmadığını biliyorum. Galiba herkes sırtına taşıyabileceği kadar yük alıyor.”
Eylem bardağında kalan son içkiyi de yudumlayarak “Ben olsam umutsuz vaka olduğunu söylerdim” dedi.
Hesabı ödeyip işkembeciye gitmek üzere kalktılar. Yüzüne vuran serin sonbahar havası Mahir’i canlandırmıştı. Eylem’e işkembeciye yürüyerek gitmeyi teklif etti. Sarhoş olup olmadığını sınamak için tek çizgi üzerinde yürümeye çalışan Eylem bu teklifi kabul etti. Mahir’in anlattıklarından aslında hayatının hiç de kötü olmadığı sonucuna ulaşmıştı, içtiği üç bardak viskinin de katkısıyla kendisini gayet iyi hissediyordu. Mahir’e dönüp “Buralarda mı oturuyorsun?” diye sordu.
“Normalde Eskişehir’deyim. Bir miras işi için gelmiştim” dedi Mahir. Kafasının içinde tatlı bir uğultu başlamıştı. Sokaklardaki sükûnet her şeyin iyi olacağını müjdeler gibiydi. Mahir’e göre çorbacı faslı gecenin zirvesi olarak nitelenebilirdi.
“İçkili mekanlardan dönerken taksi şoförlerine dikkat ediyorum. Başka dünyalara ait insanların muhabbetlerini hiç garipsemiyorlar.”
“Belki zamanla o dünyaya ait olmaya başlıyorlardır” dedi Eylem.
Çorbacı beklemedikleri ölçüde kalabalıktı. Mahir üzerine çöken bezginliğe rağmen hiç de fena bir akşam geçirmediğini düşünüyordu. Mercimek çorbasını kıtlıktan çıkmışçasına yudumlarken Eylem “Hikayelerin tükendi mi?” diye sordu.
“Hikayelerim değil de enerjim tükendi” dedi Mahir.
“Erkekler birçok konuda dayanıksız oluyorlar”.
“Yine görüşür müyüz?”
“Olabilir, belki” dedi Eylem.
Görsel Kaynağı: https://unsplash.com/photos/X4qeFe4vzwc