Sonsuz Keder

in #bos5 years ago

Selam

Başlığı ne zaman attığımı hatırlamamakla beraber üç beş kelam etmek bugün de derdim.

Haydi başlayalım.

Aradım... Önce evime girdim. Ayakkabılarımı beyaz dolabın kapağının hemen arkasında yer alan rafların bitişiğindeki boşluğa bıraktım. Asla rafa koymam, asla boşluğa atmam, bırakırım ben. Sağıma döndüm ve mutfaktan başladım aramaya. Çekmecelere bir göz gezdirdim. Göz gezdirmek de ne demek efendim, her bir çatalı her bir kaşığı sanki benden bir şeyler, bir kaç ipucu saklarcasına inceledim. Sonra dolaplara geçtim. Tabakları ve bardakları yeniden inci tanesi gibi sırayla yeniden sıraladım. Sıraladım ki bu düzenleme esnasında aradığımı bulabileyim. Masanın altına, sandalyenin ayaklarına, balkon kapısının üstünde yer alan sinekliğin tellerinin ardında saklanacağını dahi umut ederek aradım.

Bulamadım.

Salona geçtim. Arayışıma hız kesmeden devam etmek zorundaydım. Duramazdım. Salon masasının bir köşesinden öteki köşesine tam 100 kere gittim geldim. Her bir noktasında parmaklarımı gezdirdim. İnce bir delik, çatlak vardır da orada saklıdır belki dedim. Koltuklara geçtiğimde daha da heveslenmiştim. Çember daralıyordu öyle değil mi, bulabilecektim sonunda, en nihayetinde, neticede. Televizyonda yer alan kanalları tek tek izledim. Kimi kanallar öyle sıkıcıydı ki. Ah kimseye anlatamasam da her birinde aramaya devam ettim. Devam ettim. Devam ettim.

Ama yine bulamadım.

Koridora adım attığımda kalbim yerinden fırlarcasına çarpıyordu. Yaklaşmış olmalıydım. Yerdeki halının her bir işlemesine göz gezdirdim. Dokundum, kokladım, hatta inanır mısınız aramızda kalsın ama yaladım da. Ne iğrenç bir insanım böyle. Ama yine bulamayınca bu sefer oturma odasına yöneldim. Şansım yaver giderse burada bulabilirdim öyle değil mi. Pencerenin pervazından başladım bu sefer. Orada bir yerlerde tutunmuş, rüzgara karşı siper almış benden saklanıyor olabilirdi. Ah öylesine zeki ve akıllıyım ki bunu yaparak benden saklanabileceğini zannetmesini bile tahmin edebiliyorum. Ama gelin görün ki orada da yoktu. Ben de yavaş yavaş duvarları, tavanı, zemini, odada bulunan her bir mobilyayı atomlarına varıncaya kadar didik didik ettim. Hahay, atom dedim, çünkü çok bilgili, görgülü ve entellektüel bir insanım ben. Evet öyleyim.

Gelin görün ki yine bulamadım.

Son olarak en son saklanma ihtimali olan yere geldim. Odama geldim. Benden saklanırken benim odamda olma ihtimali olamazdı di mi. Bomboş bir yer hem, nereye saklanacaktı ki. Bir masa, bir çekyat, bir kaç parça hatıra, defter ve kitap. Ha bir de şu elimdeki hurda bilgisayar. Nefret ediyorum bu bilgisayardan bir gün paramparça edeceğim. Neyse. Aramaya devam etmeliyim dedim. Masayı tersine çevirdim, çekyatımın üstüne koydum. Ve sahip olduğum her şeyi tersine çevirmiş olduğum masanın altına, dizdim. Bu sayede saklanabileceği her şeyi elimin altında toplamış oldum.

O an gözüme ilişti hatıralarım. Geçmişim, geleceğim, şu anım. Açıp karıştırmak istedim. Ya oraya saklanmışsa... Çocukluğum, ergenliğim, gençliğim, ergenliğim, gençliğim, ergenliğim, çocukluğum... Sahi ben hala yaşlanmamışım bu ne müthiş bir şey öyle değil mi. Önümde daha çook yol var. Kartlaşmış değilim, yaşlanmış, kocamış, ihtiyar hele hiç değilim. Çocuk değilim, ergen değilim, genç değilim... Peki ben neyim ?

Her neyse aramaya devam etmeliyim.

Bir zamanlar çocuktum, bir zamanlar ergen ve bir zamanlar da genç. Çocukken yaptıklarıma bakınız efendim öyle şahaneler ki. Topun peşinde koşuştururken adeta profesyonel futbolcu, gitarın başına geçtiğimde mükemmel bir gitarist (şşş iki şarkılık mükemmel bir gitarist), derslerinde hiiç çalışmamasına karşın son derece başarılı bir öğrenci, öğrenciyken bile öğreten aynı zamanda bir öğretmen, allame, alimm... Ya ergenken. Aşık. Hayatın ona karşı kılıcıyla, kalkanıyla, tankıyla, tüfeğiyle, var gücüyle saldırmasına rağmen, o (yani ben) bir cengaver edasıyla Aşk'ıyla karşı koyan bir yiğit, yağız bir delikanlı, gözü kara bir malkoçoğlu, pelerinsiz süpermen... Gençtim. Babasının sinsi akbabalar tarafından mapushane damlarında bırakılmasına karşın o dünyayı kurtarma emelleriyle yanıp tutuşan, hırslı, öz güvenli, azimli, bir orrospu çocuğu, ay pardon orduların kumandanı bir genç. Heytt beee. Ne anılar. Ne anılar...

Çıldıracağım hiç bir yerde yok.

Sinirlenmeye başladım. Önüme gelen her şeyi bir kenara fırlatmaya başladım. Nerdesin. Nerdesin Allah'ın cezası. Defterler sağ duvara, kitaplar sol duvara, bilgisayar(sonunda) tavana, mobilyalar bir o yana bir bu yana uçuşurken şakaklarımdaki damarları ta Kadıköy'den bile görebilirdiniz. Neredesin. Neredesin. Neredeyim.

Yaşlı değilim, yetişkin değilim, genç değilim, ergen değilim, çocuk değilim. Ben kimim.

Alim değilim, gitarist değilim, futbolcu değilim, başarılı değilim. Ben kimim.

Aşık değilim, cengaver değilim, yiğit değilim, orrospu çocuğu (belki) değilim. Ben kimim.

Her yerde aradım, ama bulamadım. Nereye baktıysam yok, kaybolmuş. Ne bir ben kalmış beni terk etmeyen. Ne de bir satır kelam.

Derken farkediyorum kolumu yeniden. Dirseklerimden bileklerime uzanan ince, zarif, bir o kadar da bu muhteşem ellerin tasarımı olan dövmeme bakınıyorum.

Burada mıyım?

Annem duruyor, babam duruyor, abim duruyor. Evet ailem. Ailemi biliyorum. Ailemi buldum...

Ortada dimdik bir elif var. Sahi neden yaptırmıştım ki bunu. Elif gibi dimdik olacak şey ne ki ?

"Çıksın biri ondan bana bir şeyler desin iş ki, söyle verdim canımı ona gitti tellal."

En sonunda da bir sembol, yazıyor ki "HİÇ".

Ama hemen önünde bir engel var onun. Hiç'liğe varmadan hemen evvel göz kırpan bir harf. İliklerime kadar titreten bir harf...

Sahi, ben neredeyim ?

O harf neyi ifade ediyordu. Hiçliğin önünde duran o büyük harf ne anlam ifade ediyordu bana. Bu dövme bana beni anlatsın diye değil miydi...

İnsanlar bana soruyorlar. Ayrılmak canını çok yakmıştır diye. Ne demek istiyorlar anlayamıyorum. Ben kimseden ayrılmam ki. Kimseye ayrılık dileklerimi iletmem ki. Ayrılmak da neymiş. Gereksiz bir kelimeden ibaret bana göre. İnsan birinden ayrılamaz ki. Zihninde, kalbinde, ruhunda yaşar hayatında yer alan tek bir ismi dahi. Tek ihtiyacı olan, düşünmektir öyle değil mi. Bamm. Bir anda hatıralar doluşur zihnine. Kişinin zihninden geçenler, davranışları, huyları, yapıları. Ayrılık da neymiş.

Aptal hamit. Görmüyor musun hala.

Ayrılık, hiçliğe giden yolun anahtarıymış. Sen artık yoksun, dilediğin yerde hiçliğin tam ortasındasın. Ailenden de geçtin, o büyük harften de geçtin, O'ndan biri bir haber getirsin yeter ki, canımı da veririm dedin, ve hiçliğin kollarına kendini teslim ettin. Hakikate ulaşmak için. Hakikat hiçlikte sandın. Ah be yavrum yine aldandın.

Ben neredeyim ?

Ben neyim ?

Ben kimim ?

Benim de bir kozum var.

Neymiş o.

Artık kimseye zarar vermiyorum. Kimseyi üzmüyorum. Kimsenin hayallerindeki saçma kişi olmuyorum. Kimseye sözler verip sözlerimi çiğnemiyorum. Çöplerimi çöp kutusuna atarsam, az yemek yersem, insanların yüzüne bakmadan koşarak gider, dört duvar arasında ölümü de beklersem sanırım o zaman daha ne isteyebilirim ki ben "HİÇ"im.

Sen hiçsin.

Ben "HİÇ"im.